Beşinci Ayı Doldururken
[zo] Saat akşam yedi civarı ve oğlumun odasındayız. Ikimiz başbaşa, sallanan koltukta oturup biten günü paylaşıyoruz. Eren biberonundan mamasını içiyor. Küçük parmakları ile dudaklarımı çekiştirirken, bir taraftan da özel dili ile bir şeyler anlatıyor bana. Bu aşamada ellerini öpüyorum oğlumun, güzel gülücükleri ile bana cevap veriyor. Bu oyunlar onu heyecanlandırıyor olmalı ki, nefes almak için durduğu aralarda, daha da hararetle anlatmaya devam ediyor hikayesini. Bebek şampuanı kokan saçlarını okşuyorum. Oğlumun gözleri yavaş yavaş kısılıyor, ve biberonuna minik dudakları ile iyice yapışıp, bir nefeste bitiriyor kalan mamayı. Kollarımda hafifleşiyor ağırlığı, minik başını omzuma dayayıp, annecim beni yatır artık diyor gözleri. Onu yatağına bırakıp çıkıyorum, ama mırıltıları kapının arkasından hala duyuluyor...."bub-bub-buuu"...
Odasından uzaklaşıp merdivenlerden inerken yine düşüncelere dalıyorum; Oğlumuz her gün yavaş yavaş büyüyor. Artık daha kuvvetli. Rahatlıkla karnının üstünde durabiliyor. Sırt üstü yatıp çevredekilere çığlıklar attıktan sonra karnının üstünde durup kendiyle gurur duyarmışcasına etrafına bakıyor. Banyo yaparken ayaklarını tutup, aynadaki 'diğer' çıplak bebeğe bakarak gülüyor. Mama sandalyesinde oturup, günde iki öğün katı mama yiyor. Muz ve tatlı papates ile arası çok iyi. Onu mama sandalyesinde kaşıkla beslerken, bir buçuk ay öncesine kadar emzirdiğim günler sanki dünmüş gibi gözümün önüne geliyor. Önümüzdeki her değişikliği sabırsızlıkla beklerken, geçen asamaları da özlememek elde değil gibi sanki.